Medyanın içler acısı hali: Dördüncü güç basın!
Gazetecilik Yüksek Lisansı yaptığım dönemlerde Cumhuriyetin ilk döneminde siyasi partilerin propaganda modellerine yönelik bir çalışmam olmuştu. Bu çalışmada aynı zamanda ülke basını hakkında alınan kararları da inceleme fırsatı yakalamıştım. Günümüz medyasına bakınca işte o dönemlerde alınan kararların bizleri bugünlere nasıl taşıdığını çok daha iyi görebiliyorum.
Öncelikle acı da olsa şunu belirtmek gerekiyor ki bir doktor, mühendis ya da avukat nasıl ki diploması olmadan o işi yapamazsa biz basın mensuplarının da bu hakkı o dönemlerde alındı. Hal böyle olunca medyanın kontrölü tamamıyla parası olan iş adamlarına geçmiş oldu. Fotoğraf çekmeyi, haber yazmayı ve en önemlisi basın etiğini bilmeyen binlerce, “gazeteci” alınan bu karar sonrasında çıktı.
Elbette ki şu anda işini layığıyla yapan alaylı birçok gazeteci büyüğümüz mevcut ancak akademik bir eğitimden geçmeyen, yalnızca katıldığı toplantıları kaleme dökebilen gazeteci ordusu sebebiyle, yurt dışında görmeye alışık olduğumuz cesur ve işini layığıyla yapan gazeteci sayısı ülkemizde oldukça düşün.
Öyle ki şu anda bu işi en iyi yapan kişi kim derseniz benim aklıma artık yaşı geçmiş ve siyasetle kirlenmiş isimleri çıkarttığımızda İbrahim Haskoloğlu, Cüneyt Özdemir ya da Fatih Altaylı gibi isimler geliyor. Bu yazıyı okurken çoğunuzun aklına gelen isimleri tahmin edebiliyorum ancak o isimlerin büyük bir çoğunluğunun siyasetle kirlenmiş, maddi kazanç elde etme uğruna kalemini satmış kimseler olduğu fikrindeyim. Her ne kadar bu durumu eleştirsem de sebep-sonuç ilişkisini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Lisans eğitimi aldığım yıllarda Gazetecilik Bölüm Başkanı Mustafa Şeker hocamın çok güzel bir tespitini sizlerle paylaşmak isterim. Saygıdeğer hocam, gazetecilerin haklarının bir türlü verilmemesinden kaynaklı, farklı gelir modellerine başvurduklarını dile getirmiş, bunun basın etiğine uymadığını ancak mesleğin içerisinde bulunduğu durumun insanları bu yola ittiğini dile getirmişti.
Anlayacağınız eğer tarafsız ve düzgün işleyen bir medya düzeni oluşturmak istiyorsak öncelikle gazetecilerin hak ettiklerini alabildiği bir sistem kurmak zorundayız. Karnı doyan bir insan başkalarının ona vereceği paraya da tamah etmeyecektir. Keza diplomanın değerini geri vermeli, gazeteciliğin önünü yeniden açabilmeliyiz.
Velhasıl kelam, salon gazeteciliği ya da masa başı gazeteciliğin son bulmasını, siyasetle kirlenmemiş bir medya düzenini tahsis etmek istiyorsak mesleğin hakkını yasalar düzeyinde vermek zorundayız. Ülkemizin muasır medeniyetler seviyesine çıkmasını sağlamanın bir yolu da dördüncü güç olan medyanın tarafsızlaşmasının önünü açmaktan geçiyor. Kalemini satmamış, patronları için değil, doğru haber için uğraşan bir basın düzeni inşa etmek dileğiyle, sağlıcakla kalın.